Anadol Araba Modelleri ile Tarih Yolculuğu Başlıyor

Anadol araba! Uzun yıllar boyunca farklı modelleriyle karşımıza çıkan Anadol ile nostaljik bir yolculuğa çıkmaya var mısınız?

Array

Yaşamda bizim için önemli olan birçok deneyim elde ederiz. Fakat ilklerin yeri her zaman başkadır ve çoğu zaman kalıcı anılara dönüşürler. Okuduğumuz ilk kitap, sinemada izlediğimiz ilk film, gittiğimiz ilk oyun, ilk tatilimiz ve dahası… Ülkelerin tarihi için de bu böyledir. Tarihte iz bırakan başarılar veya önemli anlar, toplumun hafızasında yer etmekte ve sonraki kuşaklara aktarılmaktadır. Yerli sermaye destekli olarak ülkemizde seri üretimi yapılan ilk otomobil olan Anadol da Türkiye için böyledir. Uzun yıllar boyunca farklı modelleriyle karşımıza çıkan Anadol ile nostaljik bir yolculuğa çıkmaya var mısınız?

Türkiye’nin ilk yerli otomobili Anadol arabalar mı?

Anadol’un ilk yerli otomobil olduğuna yönelik yaygın bir kanı varsa da bu pek doğru sayılmaz. Bu pâyeye sahip tek araba, tasarımdan parçalarına dek Türk mühendislerinin elinden çıkan Devrim’dir. Devrim ne yazık ki seri üretime geçemediğinden “ilk yerli otomobil” olmakla yetinmiştir. Bununla birlikte, Anadol Türkiye’de seri üretimi yapılan ilk otomobil de değildir. Çünkü, Nobel 200 adlı küçük bir araba modelinin montajı, 1958-1961 yılları arasında Türkiye’de yapılmıştır.

Kaldı ki Anadol’un kendisi de baştan sona Türk sermayesi ve teknik olanaklarıyla üretilmedi. İngiliz Reliant şirketince tasarlanan araç, Koç Holding girişimi olan Otosan tarafından alınan lisansla hayatımıza girmişti. Anadol’daki şasi, şamzıman ve motor ise Ford markalıydı.

Bir hayalin peşinde: Anadol araba

Koç Holding Kurucusu merhum iş adamı Vehbi Koç, kitlelere ulaşacak bir otomobili Türkiye’de yapma hayali kuruyordu. Sahibi olduğu Otokoç şirketinin 1946 yılında Ford’un Türkiye temsilciliğini alması, bu ideali canlandırdı. Takvimler 1954’ü gösterdiğinde ise Ford ile görüşme süreci başladı. 1959 yılına gelindiğinde Ford kamyonların montajı için kurulan Koç Holding şirketi Otosan, bir anlamda Anadol’un da yolunu açtı.

Fakat bir sorun vardı, o dönem yaygın olarak sac kalıptan üretilen otomobiller maliyet olarak epey pahalıydı. 60’lı yılların Türkiye’si ise döviz sıkıntısı çekiyordu ve ithal edilen malların olabildiğince uygun rakamlarla alınması gerekiyordu. Buna, ekonomik gücü sınırlı olan Türkiye’deki orta sınıfı da ekleyince problem giderek zorlaşıyordu.

Yine de pes etmek bir çözüm sayılmazdı. Sac karoser yerine alternatif kaporta malzemesi arayışı başladı. Tam da bu noktada fiberglas imdada yetişti. Vehbi Koç’un halefi olacak oğlu Rahmi Koç ile holdingin kurucu ortağı Bernar Nahum, bu malzemeyi kullanabileceklerini düşündüler. Cam elyafı da denen bu malzeme, Anadol için bir işaret fişeği oldu.

Anadol adı nereden geliyor?

Proje, temelde daha geniş bir kitleyi otomobil sahibi yapmayı ve bunu yerli sermayeyle başarmayı amaçlıyordu. İçinde yerli girişimciliğin olması, aracın pazarlama stratejisini de doğal olarak etkiledi. Koç Holding’in gazete ilanıyla duyurduğu isim bulma yarışmasını kazanan ise Anadol oldu. On binlerce ad önerisinin geldiği süreçte, bu ismin seçilmesinin başlıca nedenleri ise şunlardı: Yurt dışında da kolayca söylenebilmesi ve Anadolu coğrafyasına atıf yapmasıyla Türkiye imajını öne çıkarması. Anadolu motifinin işlenmesi marka adıyla da kalmamış, logoya da yansıtılmıştır. Logo olarak, Anadolu ile özdeşleşen Hitit uygarlığını ait geyik figürü kullanılmıştır.

Anadol Araba Modelleri ile Tarih Yolculuğu Başlıyor Blog Yazı Görseli

Otomobil tutkunları Anadol araba ile tanışıyor

Nitekim çalışmalar sabırla sürdürüldü ve fiberglas temelli tasarım için Reliant ile el sıkışıldı. Şasi, şanzıman ve motor Ford üretimi olsa da Anadol üretim bandına girdi. Nihayet ilk Anadol 12 günde üretilip ve görücüye çıktı. Şubat 1967’de ise Anadol araba Türkiye otomobil piyasasına “merhaba” dedi.

Bu ilk Anadol araba, Cortina’daki 1200 cc’lik Ford motor ile geldi. Dönemin fiyatıyla 26.800 TL’den piyasadaki yerini alan Anadol A1 iki kapılıydı. Radyo ve kalorifer özellikleri ise opsiyonel olarak sunuluyordu ve sürücüler bu özelliklere 1000 TL daha ödemeliydi.

İlk yılında 1750 adet üretilen Anadol araba, sonraki zamanlarda 8 bini gördü. 1971 yılında çıkan dört kapılı Anadol ile birlikte, bu iki kapılı modelin üretimi sonlandırılmıştır.

Popüler olmuş Anadol modelleri nelerdir?

Sürücülerin ihtiyaçlarına göre farklı modeller oluşturabilmesi ve bunu görece uygun bir fiyatla sunabilmesi önemli bir avantajdı. Türkiye’nin otomotiv endüstrisindeki dönüm noktalarından olan Anadol, A1 ile sınırlı kalmadı. Üretim bandından tamamen kalkana kadar birçok Anadol modeli geliştirilmiştir. Klasikten spor otomobil denemelerine dek, dönemi için son derece başarılı bir yerli sermaye girişimiydi. Kimisi dönemin sosyoekonomik çalkantıları arasında potansiyelini kullanamamış olsa da bazı Anadol’lar gerçekten de sevilmiştir. Üstelik, birçok kişinin otomobil sahibi olmasını da sağladı. Türkiye’nin tarihinde kendine özgü bir yer edinen, kalıcı izler bırakmış Anadol modelleri ise şunlardı:

Anadol A1

Reliant markasına ısmarlanan Anadol A1’in tasarımı Ogle Design’a aitti. 1966 yılında üretimine başlanan araçtaki Ford motor, iki yıl sonra daha güçlü olan 1300 cc’lik Crossflow ile yenilenmiştir. Zamanla gösterge paneli, direksiyon, kabin tavanı gibi bazı alanlarına dokunuşlar yapıldı.

Bu modele son şeklini veren, bir alt çeşitlemesi olan Anadol A1 Mkl oldu. Sürücüleri, dört köşeli farlarıyla daha simetrik bir biçimde selamladı ve yeni vites bloğu ve tamponlarla çıkageldi. Yenilikler bunlarla sınırlı kalmadı ve iç mekân tasarımına da yansıdı. Koltuklar tamamen değişirken malzeme kalitesi de arttı. 1975’e dek üretilen Anadol A1 modeli 19 binden fazla satılmıştır.

İlk Anadol hakkında bir başka ilginç detay ise ülkemizin ilk ralli arabası olmasıdır. Duayen pilotlar Renç Koçibey ile Demir Bükey’den oluşan A1 takımı, 1968 Trakya Rallisi’ni bu arabayla kazandılar. Anadol A1 için sürücü koltuğuna geçen diğer ünlüler arasında; Claude Nahum, Mete Oktar, Serdar Bostancı ve Serdar Atakan da yer aldı. Uluslararası çapta bilinen ralli pilotu Romolo Marcopoli bile Anadol hayranlığını açıkladı. A1 o kadar sevildi ki aynı zamanda bir meydan okuma aracı hâline geldi. Ralli pilotu İskender Aruoba, Avrupa-Asya-Afrika Rallisi kapsamında sekiz ayda 30 bin kilometrelik yol yapmayı başardı.

Anadol A2 / Anadolu SL

Türkiye’nin dört kapılı ilk otomobili olan Anadol A2, aynı zamanda dünyanın tamamen fiberglastan üretilen ilk dört kapılı sedanıydı. 1970’te piyasaya çıkan aracın ilk kuşağı, tipik tek parçalı ön koltukla kendini belli ediyordu. Ford Cottina’nın 1300 cc’lik motorunu kullanan Anadol A2, Anadol A1 ile aynı parçalara sahipti.

A2 serisinde Ford Cortina’nın 1300cc’lik Kent motoru kullanılmıştır. Tek parça ön koltuğu ile tanınan bu ilk A2 modelleri teknik olarak A1 modelleri ile aynı donanıma sahiptiler. Altı yıl sonra çıkan Anadolu A2 SL ise arka tarafındaki stop lambaları ve ön farlarıyla dikkat çekmişti. Anadol A2 ile güvenliğe de önem verdiğini gösterdi. Türkiye’nin çarpışma testi yapılan ilk arabası olan A2, ticari amaçlı olarak bile kullanılmıştır. Bütün bunlar ona, 1981’de üretimi sonlandırılana kadar, “en çok satılan Anadol modeli” unvanını getirecekti.

Anadol araba spor modeli ile geldi: Anadol A4 – Anadol STC-16

Anadol bir aile otomobili olsa da yeni açılımlar yapmaktan çekinmedi. Spor araba sınıfında da bir denemede bulunmuştur. Prototipi 1972 yılında yapılan ve sadece iki yıl boyunca satışta kalan Anadol A4 bunun kanıtıydı. Diğer adı STC-16 olan Anadol spor araba, aslında bir ilki gerçekleştiriyordu. Çünkü, tasarımı Türkiye’ye ait olup da seri üretimi yapılan ilk otomobildir. Eralp Noyan tarafından tasarlanan Anadol STC-16, bu açıdan değerlendirildiğinde bir gurur kaynağı oldu. Doğası gereği üst gelir grubunu hedefleyen bu Anadol, 1600 cc’lik Ford Mexico motorunu kullanıyordu. Performans bakımından son derece tatmin edici olan Anadol A4, göstergeleri açısından yurt dışındaki çizgiyi yakalamıştı. 

Birleşik Krallık’taki tanıtımlarında yabancı otomobil tutkunlarının da büyük ilgisini gördü. STC-16 adı ise “Sport Turkish Car 1600” ifadesinin kısaltması anlamına geliyordu. Ne yazık ki 1973 Petrol Krizi, arkadan itişli Anadol STC-16 için kötü bir tesadüf oldu. Kriz sebebiyle akaryakıt fiyatları ve ana malzeme olarak kullanılan fiberglas maliyeti aşırı yükseldi. Hâl böyleyken yüksek potansiyelini kullanamayan Anadol STC-16, 1975’te son kez üretildi.

Buna karşın, sadece iki yılda bile genç sürücüler arasında popülerleşti. Ayrıca, hafif şasi ve 140 beygir gücündeki motorla modifiye edilmiş biçimleri de ortaya çıktı. Modifiye STC-16 ile yarışan birçok pilot, dünyanın farklı yerlerinde zaferlere ulaştı. İki kişilik bir spor arabanın Türk tüketicisi için lüks kaçması da Anadol STC-16’nın bir başka dezavantajıydı.

Anadol Araba Modelleri ile Tarih Yolculuğu Başlıyor Blog Yazı Görseli

Anadol A5

Anadol A5 bir dönem oldukça yaygın olan station vagon arabalar için cazip bir seçenekti. 1973 yılında çıkan bu model, ilklerin arabası Anadol için oldukça önemliydi. Çünkü, Anadol A5 dünyanın ilk cam elyaftan üretilmiş beş kapılı station vagon arabası oldu. Dört kapılı Anadol modelleri ile arasında gözle görülür bir fark olan A5, 1600 cc’lik ve 4 silindirli Ford Kent motora sahipti. Döneminin station vagon araba tasarımıyla uyumlu olan A5, ön spoiler taşımasıyla sınıfına farklı bir bakış açısı getirmişi.

Satışa sunulmasından üç yıl sonra alüminyum alaşım jantlar, yenilenmiş direksiyon tasarımı ve yan aynalarla zenginleştirildi. İç mekân tasarımında kullanılan sökülüp takılabilir koltuklar ise bagaj olanağını artırmak için düşünülmüştü. Diğer adı SV-1600 ile de anılan Anadol modeli, 1982 yılında üretim bandından indirilen 6499. arabayla sürücülere veda etti.

Anadol A6 – Böcek

Anadol yerli sermaye desteğiyle seri üretime geçen ilk araba olmasının yanında yaratıcılığıyla da ilgi toplamıştı. Diğer adıyla Böcek, bunu doğrulayan örneklerdendir. Turistik alanlardaki ulaşımı kolay ve eğlenceli hâle getiren Anadol A6, bireysel özgürlük hissini de artırmıştı. Dönemin gözde plaj araçlarından olan Beach Buggy’den esinlenilmişse de ondan daha ergonomik olması hedeflenmişti. Anadol A6 Böcek 1298 cc’lik ve 63 beygir gücündeki Ford Kent model motorla çalışırdı ve çelik şasiye sahipti. Sökülüp takılabilen kapıları ise turizm dışı mevsimlerde de kullanılması için tasarlanmıştı.

Üstü açık bir küçük cip olarak da tanımlanabilecek bu araç, bazı karakteristik özelliklere sahipti. Sıra dışı gösterge paneli ve konsol yapısı buna örnekti. Özellikle de kaput ve ön camın eş eğimde olması, zamanının çok ötesinde bir ilham kaynağı olduğunu kanıtlıyordu. Ön ve arka görünüşleriyle simetrik kalıpları yıkıyor; arka stop lambaları ve lastikleriyle de asiliğini gösteriyordu. Fiber üstü vinil kaplama koltuklar ise apaçık bir meydan okumaydı.

Kullanıma maçına göre farklı stillerde üretilen Anadol A6; martı kanatlı, çekici, off-road ve askerî olmak üzere değişik çeşitlerde karşımıza çıktı.  Anadol STC-16 ile aynı kaderi paylaşıp dönemsel sorunlardan etkilenen Anadol Böcek, 1975-1977 arasında yalnızca 203 adet üretildi. Bu nedenle, günümüze kalabilen Anadol A6 sayısı oldukça azdır.

Anadol Araba Modelleri ile Tarih Yolculuğu Başlıyor Blog Yazı Görseli

Anadol A8

Üretimi 1981 yılında başlayan dört kapılı Anadol A8, Anadol ailesi içinde şaşırtıcı bir hamle olarak değerlendirilebilir. 80’li yılların başında revaçta olan Volvo ve SAAB otomobillerinden ilham aldığı söylenir. Burnu eğik, farları geniş ve arka kısmı yüksek kesimlidir. Burun tarafının tasarımından ötürü “baltaburun” lakabını alan araç, iç mekândaki farklılıklarıyla Anadol konseptinin dışına çıkma cesaretini göstermiştir. 184’e kadar üretilen arabadan 1013 adet üretildi.

Anadol araba tutkusu hâlâ sürüyor

Ailenin son üyesinin banttan indiği 1984’e kadar toplam 87 bin adet satılan Anadol, bugün güzel bir nostalji olarak devam ediyor. Hatta sadece Türkiye’de değil, yurt dışında bile örneğine rastlanıyor. Anadol tutkunları, kendi aralarında kurdukları otomobil kulüpleri ve dernekler yoluyla etkinlikler düzenliyor. Bu oluşumların sosyal medyadaki yansımaları ise Anadol sevgisini yeni kuşaktan birçok kişiye aktarıyor. Anadol araba tarihi alanında bıraktığı kalıcı izlerle yaşıyor. İyi durumdaki örneklerinden bazıları, meraklıları ile İstanbul’daki Rahmi Koç Müzesi’nin klasik otomobiller bölümünde buluşuyor.

Dahası, Anadol içindeki yarış ruhunu bugün de gösteriyor. 2010’da düzenlenen Pekin-Paris Klasik Otomobil Rallisi’nde pilot Serdar Bostancı’nın Gobi Çölü’nden geçip 14 bin kilometrelik yol yaparak Paris’e ulaşması; Anadol’un gücünü günümüze taşıdığını ispatlıyor.